Oturma Odasından Müzeye

Foto: Didem Yildrim

Eskiden sıradan bir apartman dairesi olan mekânda şimdi oldukça sıradışı bir müze yer alıyor. Lyktan olarak, güçlendirme (empowerment) alanında faaliyet gösteren Fisksätra Müzesi`ni sizler için ziyaret ettik.

Fisksätra Müzesi bildiğimiz diğer müzelerden biraz farklı bir müze. Onların diğer müzelerinki gibi güçlü maddi imkânları ve kocaman mekânları yok belki; fakat bu durum onların ilgilendikleri konular üzerine, kendilerine has ve anlamlı bir şekilde çalışmalarına engel olmuyor. Fisksätra Müzesi mümkün olduğunca çok sayıda Fisksätra sakinine farklı güçlendirme biçimleri edinme konusunda yardımcı olmayı kendisine amaç edinmiş bir müze. Bunun yanı sıra, somut kentsel gelişim, kentsel adalet, sanatsal süreçler, kültürel miras ve hafıza da müzenin faaliyet alanına giren diğer konulardan bazıları.

Müze, önceden Fisksätra’nın merkezinde, iki oda, mutfak ve bir verandadan oluşan bir apartman dairesiymiş, şimdi ise aynı alana sahip bir müze, işte bu yüzden müze çalışanları ara sıra “nasıl olup da sıradan bir daireyi böyle müzeye dönüştürebildiniz?” sorusunu alıyor ziyaretçilerden. Müzeye ilk girdiğimizde, duvarlarına Fisksätra sakinlerinin hayat öykülerinden alıntılarla hazırlanmış posterlerin yerleştirildiği, görece ufak bir mutfak çıkıyor karşımıza; daha sonra içinden geçtiğimiz ince koridor, sergiler ve atölyeler için kullanılan iki farklı odaya açılıyor. Odaların ikisi de küçük, aydınlık ve birer oturma odası kadar sıcak ve davetkârlar. Odalardan bir tanesinde, rahatça bir koltuğa kurulup, dinlememiz için Fisksätra sakinlerinin hikâye arşivi de yer almakta.

Müze, Stockholm banliyösü Fisksätra’da yer alan ve kendi kendini organize eden bir sanat kurumu. Katılımcı ve ziyaretçi kitlesini ise çoğunlukla her yaştan Fisksätra sakinleri oluşturuyor. Müzenin kurucusu ve iki sanat yönetmeninden birisi olan Amelie Tham, müzeyi kurmaktaki temel motivasyonunu, “uzun vadeli amacı güçlendirmenin farklı boyutlarını inşa etmek olan bir müze geliştirmenin mümkün olup olmadığını görmek istemek” olarak açıklıyor Lyktan’a. Hem kısmen Fisksästra sakinleri ile birlikte hem de yerele odaklanan ulusal ve uluslararası iş birlikleriyle inşa edilecek bir müze.

– Büyük ölçüde katılımcıların aktif olduğu süreçlerle çalışıyoruz ki, projelerin odağı da katılımcılara uygun olsun.

– Müzemiz incelemeci bir biçimde çalışıyor ve de uygulama, araştırma ve teori arasında hareket eden bir prensibe sahip.

Yirmi yıl öncesinde, yani müze planlamasının daha ilk aşamalarındayken de Fisksätra büyük ölçüde göçle karakterize edilen bir yerleşim yeriymiş, 1970’lerden beri bölgeyi şekillendiren bu etki, Fisksätra`yı politik, ekonomik, kültürel ve sosyal deneyimlerle ve de geniş bir küresel kültürel mirasla zenginleştiren bir etki olmuş.

Bir müze, katılımcılarının anlamlı gördüğü, çalışma süreçlerine içkin kültürel mirası nasıl görünür kılar ve onu nasıl canlı tutar? Amelie, kısa ve uzun vadeli projelerinin pek çoğunun bu sorudan kaynaklandığını söylüyor ve bu projeleri birkaç örnek dâhilinde sıralıyor. Mesela çeşitli teknikler kullanarak yaptıkları kolektif kumaş boyama atölyesi sonucunda ortaya çıkan bir iş olan ve ayrıca “En blodröd droppe i ett blått hav” (Mavi deniz içerisinde kan- kırmızı bir damla) isimli performansın sahne tasarımında da kullanılan “Indigohav” (İndigo Denizi) isimli iş. 2018 ve 2019 yıllarında Fisksästra Karnaval`ının bir parçası olan “Om makt och maktlöshet” (Güce ve güçsüzlüğe dair); ve 2019 yılında üretilen bir sergi olan “MAT-Kvinnor i Fisksätra om mat, minne och plats” (YEMEK- Fisksätra´daki kadınlar, yemek, hafiza ve mekân üzerine), bu projelerden sadece birkaçı.

Müze ayrıca sanatçılar, genellikle de yerel sanatçılarla iş birliği yapıyor ve sanatsal yaratım süreçleri için alan açıyor. Amelie kendisi için başlangıçtan beri önemli olan amaçlardan birisinin, görsel ve üç boyutlu sanatlar, fotoğraf, film, müzik ve ses gibi çeşitli sanat dallarına alan açan bir müze tasarlamak olduğundan söz ediyor.

– Farklı sanat biçimlerindeki tüm bu çalışmalar, ne üretileceği ile ilgili sorular sormaktan, farklı seçimler yapmaya, şekillendirme ve inşa etme ile de ilgili aslında ve bu çalışmalar genellikle sadece kişiye kendini tanıma deneyimi kazandırmakla kalmıyor, daha pek çok önemli farklı deneyimler de sağlıyor; benim, bizlerin sosyal ve duyarlı varlıklar olarak gelişimimizin yapıtaşları olarak nitelendirdiğim deneyimler, diyerek sözünü bitiriyor Amelie.

Bugünlerde korona salgını nedeniyle fiziksel katılım gerektiren birçok projesini ertelemek zorunda kalan Fisksätra Müzesi, web sitesini daha da geliştirerek, arşivlerinden çeşitli işleri ve projeleri online olarak izleyiciyle buluşturmaya ve online etkinlikler düzenlemeye devam ediyor.

Didem Yildirim • 2020-09-10
Didem Yildirim är utställningsproducent och dramaturg från Turkiet. Hon skriver mest om samtidskonst, teater och kultur.


Oturma Odasından Müzeye

Foto: Didem Yildrim

Eskiden sıradan bir apartman dairesi olan mekânda şimdi oldukça sıradışı bir müze yer alıyor. Lyktan olarak, güçlendirme (empowerment) alanında faaliyet gösteren Fisksätra Müzesi`ni sizler için ziyaret ettik.

Fisksätra Müzesi bildiğimiz diğer müzelerden biraz farklı bir müze. Onların diğer müzelerinki gibi güçlü maddi imkânları ve kocaman mekânları yok belki; fakat bu durum onların ilgilendikleri konular üzerine, kendilerine has ve anlamlı bir şekilde çalışmalarına engel olmuyor. Fisksätra Müzesi mümkün olduğunca çok sayıda Fisksätra sakinine farklı güçlendirme biçimleri edinme konusunda yardımcı olmayı kendisine amaç edinmiş bir müze. Bunun yanı sıra, somut kentsel gelişim, kentsel adalet, sanatsal süreçler, kültürel miras ve hafıza da müzenin faaliyet alanına giren diğer konulardan bazıları.

Müze, önceden Fisksätra’nın merkezinde, iki oda, mutfak ve bir verandadan oluşan bir apartman dairesiymiş, şimdi ise aynı alana sahip bir müze, işte bu yüzden müze çalışanları ara sıra “nasıl olup da sıradan bir daireyi böyle müzeye dönüştürebildiniz?” sorusunu alıyor ziyaretçilerden. Müzeye ilk girdiğimizde, duvarlarına Fisksätra sakinlerinin hayat öykülerinden alıntılarla hazırlanmış posterlerin yerleştirildiği, görece ufak bir mutfak çıkıyor karşımıza; daha sonra içinden geçtiğimiz ince koridor, sergiler ve atölyeler için kullanılan iki farklı odaya açılıyor. Odaların ikisi de küçük, aydınlık ve birer oturma odası kadar sıcak ve davetkârlar. Odalardan bir tanesinde, rahatça bir koltuğa kurulup, dinlememiz için Fisksätra sakinlerinin hikâye arşivi de yer almakta.

Müze, Stockholm banliyösü Fisksätra’da yer alan ve kendi kendini organize eden bir sanat kurumu. Katılımcı ve ziyaretçi kitlesini ise çoğunlukla her yaştan Fisksätra sakinleri oluşturuyor. Müzenin kurucusu ve iki sanat yönetmeninden birisi olan Amelie Tham, müzeyi kurmaktaki temel motivasyonunu, “uzun vadeli amacı güçlendirmenin farklı boyutlarını inşa etmek olan bir müze geliştirmenin mümkün olup olmadığını görmek istemek” olarak açıklıyor Lyktan’a. Hem kısmen Fisksästra sakinleri ile birlikte hem de yerele odaklanan ulusal ve uluslararası iş birlikleriyle inşa edilecek bir müze.

– Büyük ölçüde katılımcıların aktif olduğu süreçlerle çalışıyoruz ki, projelerin odağı da katılımcılara uygun olsun.

– Müzemiz incelemeci bir biçimde çalışıyor ve de uygulama, araştırma ve teori arasında hareket eden bir prensibe sahip.

Yirmi yıl öncesinde, yani müze planlamasının daha ilk aşamalarındayken de Fisksätra büyük ölçüde göçle karakterize edilen bir yerleşim yeriymiş, 1970’lerden beri bölgeyi şekillendiren bu etki, Fisksätra`yı politik, ekonomik, kültürel ve sosyal deneyimlerle ve de geniş bir küresel kültürel mirasla zenginleştiren bir etki olmuş.

Bir müze, katılımcılarının anlamlı gördüğü, çalışma süreçlerine içkin kültürel mirası nasıl görünür kılar ve onu nasıl canlı tutar? Amelie, kısa ve uzun vadeli projelerinin pek çoğunun bu sorudan kaynaklandığını söylüyor ve bu projeleri birkaç örnek dâhilinde sıralıyor. Mesela çeşitli teknikler kullanarak yaptıkları kolektif kumaş boyama atölyesi sonucunda ortaya çıkan bir iş olan ve ayrıca “En blodröd droppe i ett blått hav” (Mavi deniz içerisinde kan- kırmızı bir damla) isimli performansın sahne tasarımında da kullanılan “Indigohav” (İndigo Denizi) isimli iş. 2018 ve 2019 yıllarında Fisksästra Karnaval`ının bir parçası olan “Om makt och maktlöshet” (Güce ve güçsüzlüğe dair); ve 2019 yılında üretilen bir sergi olan “MAT-Kvinnor i Fisksätra om mat, minne och plats” (YEMEK- Fisksätra´daki kadınlar, yemek, hafiza ve mekân üzerine), bu projelerden sadece birkaçı.

Müze ayrıca sanatçılar, genellikle de yerel sanatçılarla iş birliği yapıyor ve sanatsal yaratım süreçleri için alan açıyor. Amelie kendisi için başlangıçtan beri önemli olan amaçlardan birisinin, görsel ve üç boyutlu sanatlar, fotoğraf, film, müzik ve ses gibi çeşitli sanat dallarına alan açan bir müze tasarlamak olduğundan söz ediyor.

– Farklı sanat biçimlerindeki tüm bu çalışmalar, ne üretileceği ile ilgili sorular sormaktan, farklı seçimler yapmaya, şekillendirme ve inşa etme ile de ilgili aslında ve bu çalışmalar genellikle sadece kişiye kendini tanıma deneyimi kazandırmakla kalmıyor, daha pek çok önemli farklı deneyimler de sağlıyor; benim, bizlerin sosyal ve duyarlı varlıklar olarak gelişimimizin yapıtaşları olarak nitelendirdiğim deneyimler, diyerek sözünü bitiriyor Amelie.

Bugünlerde korona salgını nedeniyle fiziksel katılım gerektiren birçok projesini ertelemek zorunda kalan Fisksätra Müzesi, web sitesini daha da geliştirerek, arşivlerinden çeşitli işleri ve projeleri online olarak izleyiciyle buluşturmaya ve online etkinlikler düzenlemeye devam ediyor.

Didem Yildirim • 2020-09-10
Didem Yildirim är utställningsproducent och dramaturg från Turkiet. Hon skriver mest om samtidskonst, teater och kultur.